Voltingen.com
Shadow

Sıkılmıyor Musunuz?

En çok sorulan sorular

Önem sırasına koymadan şehirden köye, Ege veya Akdeniz’e yerleşen, kısacası kalabalıktan tenhaya geçiş yapanlara en sık sorulan soruların başında “sıkılmıyor musunuz?” geliyor. Aslında bu sorunun altında yatan, gerçekte merak edilen şey “ne yapıyorsunuz orada?”.

Bizim çevremizde bu soruyu soranları iki grupta toplayabiliriz. Birinci grup; ne olursa olsun şehirin getirdiklerinin götürdüklerinden fazla olduğuna ikna olmuş, hayatında tiyatroya gitmemesine rağmen kırsaldaki yokluğunu eksiklik olarak niteleyen, damacana su siparişinin kapısına kadar gelmesinden son derece mesut olanlar. Soruyu, cevabı öğrenmek amacıyla değil gerçekten anlam veremediği için meraktan soruyor.

İkinci grup ise; şehirin götürdüklerinin getirdiklerinden fazla olduğunu düşünen, özellikle ailelelerindeki yeni kuşak için orta veya yakın geçmişte köy hayatı, ya da en azından doğal bir hayat hayalleri kurmaya başlayan ve bu konudaki her noktayı gerekirse önlemini almak için öğrenmek isteyen grup.

“Dikkat, Dikkat! İlandır.”

Köydeki bir ölüm, düğün, mevlüt gibi aktiviteyi anons eden muhtarımızın başlangıç kelimeleri bunlar. Biz de yanlış anlaşılmalara mahal vermemek için ilanımızı şuracığa bırakalım.

Şehirden köye yerleşmenin herkes için geçerli olduğunu, mutlaka köyde yaşanılması gerektiğini veya şehirde yaşamanın anlamsız olduğu gibi bir şeyi ne düşünüyoruz, ne de söylüyoruz. Aksine, büyük şehirde mutlu olanların oldukları yerde kalmalarını canı gönülden destekliyoruz. Bu bir muhasebedir. Şehirde hayat hesabınız sürekli alacak yazıyorsa zaman kaybetmeyin, borç yazıyorsa ne ala kim karışır keyfinize.

Paylaşımlarımızdaki bütün amacımız; bir taraftan büyük şehirden bir sahil kasabasına, Ege’ye, Akdeniz’e veya köye yerleşmeyi düşünenlere rehber olmak, diğer taraftan da gözardı edilen gerçekleri ortaya koyarak gelip geri dönen birçok insanın düştüğü hatalara düşmemelerine yardımcı olmak.

Gelelim konumuza; ne yapıyoruz bütün gün, zaman nasıl geçiyor, sıkılmıyor muyuz sorularının cevaplarına…

“Sıkılacak Kadar Vaktimiz Olmuyor”

Müstakil hayatın gereklilikleri, yazlık bir tatil beldesinde olmak, şehirde zamansızlıktan parasıyla başkasına yaptırdığımız birçok işler ve küçük yerin “büyük sosyal hayatı” sıkılacak vakit bırakmıyor.

Aslında bu konu da kişiden kişiye değişebilir, göreceli bir durum sonuçta. Kahvenizi dağları seyrederek içerken, gözlerinizle yaban hayattan birkaç canlı yakalamaya çalışmak kimisine sıkıcı hatta anlamsız bir eylem gibi gelebilir. Şezlong, şarap ve kadehlerimizi yanımıza alarak, tenha bir koyda güneşi batırmak gibi daha pek çok sıkıcı aktivitemiz var burada.

Araba yıkamak, boya yapmak, temizlik yapmak, bahçeyi sulamak, alışverişe gitmek, içme suyu almak, yemek yapmak, her sabah tüm günümüzü geçirdiğimiz avluyu yıkamak, kediye mama vermek, ıslakları asmak, kuruları toplamak, bahçedeki sebzeleri veya çevredeki yerel otları toplamak, kışın soba yakmak, odun taşımak, kül dökmek gibi büyük şehirde yoğun iş hayatı nedeni ile yap(a)madığımız birçok şey, burada günlük aktivitelerimizi oluşturuyor.

Unutmadan söyleyelim, köyde de olsanız, dilediğiniz zaman bu saydıklarımız ve şimdi aklımıza gelmeyen diğer her şeyi yaptıracak iş gücünü temin edebilirsiniz. Bu bir tercih ve bütçe meselesi.

Köydeki evinizin müstakil olması, cam kenarındaki silikonun dökülmesi veya boyanın kabarması gibi bir durumda, dahili telefon santralinden site yönetimini arayamayacağınız anlamına geliyor. Bununla birlikte mutlaka boyanması gereken bir yer veya su kaçıran sifon gibi küçük tamirat işleri sürekli sizi bekliyor.

Doya doya kitap okuyor, uzun zamandır merak ettiğiniz veya öğrenmeniz gereken bir şey için internette geziniyor, kuşları dinliyor, topladığınız deniz taşları ile merdiveninizi süslüyor, saksısına sığmayan çiçeğinizi daha büyük bir saksıya taşıyor, bahçeye kükürt serpiyor, kışlık odunu kimden alacağınız konusunda komşunuzla konuşuyor, ağaç buduyor, deniz suyundan arındırmak için paletlerinizi yıkıyor, ekmek yapıyor, hobinizle uğraşıyor veya ziyaretinize gelen dostlarınızı ağırlıyorsunuz.

“Köyde Kış Yaşamı”

Aktardıklarımızın büyük kısmı yaz aktiviteleri gibi görünse de, köyde kış yaşamı nerdeyse yaz kadar hareketli geçiyor. Güneyde olduğumuz için kış mevsimini (ki soba yanınca kış geldi diyoruz) Aralık, Ocak ve Şubat aylarında ve kuzeye göre olgukça ılıman geçiriyoruz.

Bölgemizde kömürün yasak olması kışa ait en sevdiğimiz şey, zira bacalardan tüten dumanlar mis gibi odun kokusu yayıyor. Artık bu keyfi şömineyle mi, yoksa kuzineyle mi taçlandıracağınız size kalmış.

Köy yerinde kış, bir anlamda da tarım ve turizm işlerinin bitmiş olması, tatilcilerin geri dönmesi, köyün size kalması demek. Bu nedenle insanlarla birlikte zaman geçirmek, sohbet etmek için daha çok fırsatınız oluyor.

“Köyde Sosyal Yaşam”

Yukarıda saydığımız ve bir kısmı hayatı idame ettirmek için yapılması zorunlu işlerin dışında, köydeki sosyal yaşamda hayatımızın bir parçası. İlk geldiğimizde söylendiği gibi bizim köyde üç şey, hep birlikte yapılıyor. Düğün, cenaze ve askere uğurlama. Mümkün olduğunca üçüne de iştirak etmeye çalışıyoruz.

Ne kadar şanslıyız ki, harika (aslında “harika” bile tanımlamaya yetmiyor) komşularımız var. Köyümüze yerleşmeye karar vermemizde en büyük pay zaten buranın insanıydı, şimdi her gün bu durumu teyit edecek bir anı biriktiriyoruz.

Uzun sohbetlerimizin konusunu, kimi zaman köyün patlayan su borusu, kimi zaman köye yol ve elektrik gelmeden önceki yaşamın anıları oluşturuyor. Bebeklerin altı pişik yapmasın diye toplanıp kurutulup ufalanan bebek otu veya peynir mayası olarak kullanılan yoğurt otu gibi bizim için enteresan şeyler duyuyoruz ki, her sohbetimiz yeni bir şey öğrenmemize neden oluyor.

Uyandığımızda, masanın üzerine konulmuş limonları veya odun ateşinde kızartılmış pişileri bırakını tahmin etmeye çalışıyoruz mesela. Kimi zaman bir kayıp veya acı bir hikayeye hüzünleniyor, çoğu zaman da gülüyoruz, hep birlikte hem de çok güzel gülüyoruz.

Yukarıda anlattığımız ve anlatmadığımız nedenlerden ötürü, “sıkılmıyor musunuz” diye soranlara, “siz o trafiği, keşmekeşi, kalabalığı, birbirine saygı göstermeyen suratı asık insanları çekmekten sıkılmıyor musunuz?” diye sormak istiyoruz.

Sahi, her gün, her gün…

Sıkılmıyor musunuz?

Soru, düşünce, eleştiri ve önerileriniz yazılarımızı geliştirebilmemiz için önemli. Düşüncenizi aşağıdaki “Bir Yorum Yapın” alanına yazarak bizimle paylaşırsanız seviniriz.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Voltingen

Voltingen